Söyleneni yazıya geçirme, aynen ve söylendiği anda yazma isteği eski çağlardan beri duyulmuştur. Bu da, kısa ve çabuk yazı yazma ihtiyacını doğurmuştur. Kilise vaazlarını, filozofların ve ünlü hatiplerin sözlerini ve nutuklarını yazabilmek için kısa yazı kullanılmıştır. Bunlar, bir sistem bütünlüğü taşımazlar; ancak, kelimeleri simgelerle, işaretlerle ve kısaltmalarla yazma bakımından bu tür yazıları stenografinin öncüsü olarak kabul edebiliriz.

Tironiyen Notları ve İlk Kısa Yazılar

Tironiyen Notları, kelimelerin ve birkaç kelimeden oluşan deyimlerin karşılığı olarak yazılmış binlerce işaretten oluşmuştur. (M.Ö. 63

Romalı hatip Cicero’nun azatlı kölesi olan Marcus Tullius Tiro, efendisinin gerek senatodaki söylevlerini ve gerekse hazırladığı konuşmaları steno ile yazmıştı.

Seneca, Tiro’nun kısaltmalarını geliştirmiş ve sonuçta bunların sayısı 8.000’e kadar çıkmıştır. Dördüncü asrın sonlarında Roma İmparatorluğunda 400 kadar okulda steno okutulduğu söylenir.

Stenografi, 6. asırdan sonra geçerliliğini kaybetmeye başlamıştır. 11. yüzyılda, Latince kullanılmaz olunca Tironiyen Notları da işe yaramaz duruma gelmiştir. 13. asırda Roma İmparatoru Frederik II, steno ile yazılmış olan yazıların yok edilmesini emretmiştir. Karanlık çağlara girildiğinde steno kullanılmaz olmuştur.

Benedikten papazı Trithemius 1496’da Tironiyen Notlarını bulmuş ve çözmeye çalışmıştır. Fakat çözdükleri yakılmış ve kendisi de büyücü diye ölüme mahkum edilmişse de kaçmıştır.

M.Ö. 450 yılında Xenophon, Sokrat’ın söylevlerini yazmak için kısa yazı kullanmıştır.

Mısırlılar da simgeler kullanarak; Enchoric, Hicratic ve Hieoroglyphic adları verilen üç yazı türünü kullanmışlardır.

İbraniler, ünsüzleri yazıp ünlüleri atmak, bazı kelimelerin sadece ilk harflerini yazmak gibi yöntemlerle kısa yazı yazmaya çalışmışlardır.

İyi Bir Stenografi Sisteminin Özellikleri

Akıcı, kolay ve hızlı yazım, bir sistemin değerini belirten ana özelliklerdendir. Bu tür yazma ise; köşelerin az olması, harflerin birbiriyle kolay ve tatlı kavislerle birleşebilmesi, derin yayların ve kadranların kullanılmaması, işaretlerin boyutlarının az sayıda (2-3) olması, geçiş yüzdesi yüksek harflerin ve dolayısıyla kelimelerin çoğunun yatay olarak (satır düzeyinde) yazılabilmesi, ayrı eklerin az sayıda olması ve kelimelerin büyük bir çoğunluğunun el kalkmadan (bir defada) yazılabilmesi, çok fazla sayıda; kural, kural dışılık ve kısaltılmanın bulunmaması, sistemin yaşayan dile uygun olarak kurulmuş olması gibi özelliklerle sağlanabilir.

İyi bir stenografi sisteminde kelimeler kolayca okunabilmeli yani çevirme kolaylığı da olmalıdır. Kolay çevirme ise; her harfin ayrı bir işaretle gösterilmesi, her harfin (başta, ortada ve sonda) aynı şekilde yazılabilmesi, fonetik çiftlerin benzer işaretlerle gösterilmesi, ön ve son eklerin akılda kolayca kalacak şekilde türetilmiş olması, kuralların tutarlı ve mantığa uygun olması, stenogramların birkaç şekilde okunabilmesi durumunun en aza indirilmesi gibi özelliklerle sağlanabilir.

Öğretim Yöntemleri

Bilimsel veya işlevsel (fonksiyonel) metotla öğretim yapılabilir. Bilimsel metotla; açıklamalara, kuralların öğretilmesine ve hatta ezberletilmesine ağırlık verilir. Az sayıda metin üzerinde, fazla durarak, öğretim sağlanır.

İşlevsel metotta, kurallar üzerinde fazla durulmaz. Fazla miktarda örnek yazılır, yazdırılır ve okutturulur. Çok sayıda metin üzerinde (bilimsel metoda göre, her metin üzerinde daha az durularak) öğretim yapılır.

Bu iki metottan yararlanarak şahsî metotla da öğretim yapılabilir. Meselâ, anlaşılması zor olabilecek yerlerde kuralların açıklaması yapılır, kolay olan yerlerde kurallar üzerinde durulmaz. Başlangıçta az sayıda metin üzerinde çok çalışma yaptırılırken, sora çok sayıda metin üzerinde daha az durularak öğretim yapılır.

Kaynak: Okutkan, M., Stenografi, İstanbul 1991