1950 Türkiye Şampiyonalarının Hikayesi

[hr style=”3d”]

Nisan 1950

Bu sene yarışlar biraz erken yapılacak.

Gerek yarışçıların gerekse gazetecilerin ve ilgililerin yarışlara ilgisi bir hayli arttığından artık Sultanahmetteki Birinci Tiaret Lisesi’nin Daktilografi dershanesi yeterli gelmiyor.

28 Nisan Cuma sabahı Daktilo masaları ve makineler dershaneden, aşağıdaki büyük salona (jimnastik salonu) na taşınıyor… İkinci Ticaret Lisesi’nin makineleri de aynı salona getiriliyor ve kendi makinesiyle yarışa girecekler için de gerekli olduğu kadar boş masa ayrılıyor.

Yarış esnasında arada dolaşan gazeteciler, hele aniden parlayan flaşlarıyla yarışçıları şaşırtan fotoğrafçılar heyecana ve derecelerin düşmesine neden olduğundan, yarış sahası kurdelelerle seyirci ve gazetecilere ayrılan yerden alınıyor.

Saat 12’de bütün hazırlıklar tamam. Yarış saat 15’de yapılacak…

Saat 14’de davetliler ve gazeteciler gelmeye başlıyorlar.

Birinci ve İkinci Ticaret Liselerinin Daktilografi öğretmenine bir gazeteci soruyor:

– Geçen seneki yarışta derece alanların hepsi sizin öğrencilerinizmiş. Bu sene de öğrencilerinizin bütün dereceleri alacaklarını tahmin ediyor musunuz?

– Geçen sene derece alanların tamamı benim öğrencilerim değildi: Dokuzuncu olan Süheyla Pakgün öğrenci değil Emniyet Sandığı’nda Daktilograftır. Meslekdaşım Mehmet Öktüken’in öğrencisidir.

Öğrencilerim bu sene daha iyi çalıştılar.. Daha iyi dereceler alacaklarını ümit ediyorum. Fakat bütün dereceleri hepsi alacakları iddiasında değilim.

– En iyi derece alacak 7-8 kişinin arasına öğrenciniz olmayan kimselerin gireceğini tahmin eder misiniz?

– Zannetmem..

– Geçen senenin dokuzuncusu Süheyla hanım bu sene daha iyi derece alamaz mı?

– Şüphesiz alabilir… Her halde bir sene boş oturmamış çalışmamıştır. Öğrencilerim de geçen seneki derecelerini geçecekler, kendi rekorlarını kıracaklardır; çünkü çok çalıştılar…

* * *

 

Saat 14.30 da okullu olmayan yarışçılar gelmeye başlıyorlar… Bir kısmı makinesiz gelmiş. Uygun klâvyeli bir makine bulunup veriliyor. Makinesini etirenlere yer gösteriliyor.

Saat 14.45…

Okullu yarışçılar, kendilerine ayrılan bekleme odasından yarış salonuna geçiyorlar..

Yarışın başlamasına 5 dakika var. Bütün yarışçılar, davetliler ve görevliler yerlerine geçmişler.

– Burada yarış varmış?

– Evet var.

– Kim bakıyor bu işe?

– İşte… Şu öğretmen…

Organizatöre yaklaşıyor:

– Ben Polis Koleji’nde Daktilografi öğretmeniyim. Yarışa girmeye geldim.

– Hoş geldiniz. Buyurun.

Hemen yer gösteriliyor.

Konuşmaya kulak misafiri olan bir gazeteci Organizatöre soruyor:

– Öğretmenler de yarışa girebilirler mi?

– Bu, deneyimsiz yarışı değil. Hakemlerden başka herkes girebilir.

– Ben sadece öğrenciler girebilir sanıyordum.

– Yarışçıların yarıdan fazlası öğrenci değil…

* * *

 

– Bu yarışın favorisi yine Alpay kardeşlerin Ece’si değil mi?

– Zannetmem…

– Nasıl olur? Onu kim geçebilir?

– Kardeşi Erol…

– Yaaa… Erol daha küçük değil mi?

– Aralarında 1-2 yaş fark var.

– Şu halde bu sene yeni bir Türkiye rekoru bekleyebiliriz. Çünkü geçen sene Ece 113 lük bir rekor yapmıştı… Bu sene kardeşi daha iyi olduğuna göre?…

– Yeni bir rekor beklemiyorum fakat Erol’ün kazanacağını tahmin ettiren sebepleri şöylece özetleyebilirim:

1- Erol bu sene çok iyi çalıştı.

2- Ece bu sene kötü bir makine ile yarışa geldi. O makine uzun zamandır alışmış bulunduğundan, son günlerde ona daha iyi bir makine temin etmek faydasız oldu.

3- Ece artık okulda öğrenci değil. Ziraat Bankası Bahçekapı Şubesi’nde Daktilograf… Orada yaptığı iş yarışa yazacağı yazı sistemine pek uygun değil. Orada yarış için nasıl çalıştığını bilmiyorum. Matbu cetvellerin boş yerlerini doldurmaktan ibaret olan bir çalışma her halde yarışın seri, uzun ve devamlı yazı şekline uygun değildir…

* * *

 

Saat 15 de başlayan yarışa hangi yarışçının daha hızlı yazdığını uzaktan kontrol eden seyirciler şaryo kolu çekmelerinden kıyaslıyorlardı.

Ece ile Erol, Sedat ile Öğretmen Yusuf Başalan, Doğan Saraç ile Erdoğan Nalbantoğlu aşağı yukarı aynı anlarda şaryo kolunu çekiyorlardı.

Yarışa her yarışçıya 3 şans verilmek için ayrı ayrı 3 yazı yazdırılıyordu.

1750 harflik birinci yarışı Erol Alpay 3 dakika 35 saniyede vererek Ablasını geçti. Fakat, bu kazanmak demek değildi. Çünkü 2 yarış daha vardı ve her yarışın yanlış vuruşları da ayrıca cezalandırılarak dereceden düşülecekti…

2.000 harflik ikinci yarışı Ece Alpay 3:53’de Erol ise 4:05’de bitirdi.

2.250 harflik son yarışı yine Erol 4.23’de Ece 4.25’de bitirdi.

6 saat sonra (hataların bulunması ve cezalandırılmasıyla) belli olan sonuç çok kritik idi:

Yapılan 3 yarıştan birincide Erol ikincide de Ece, birer satır atlamaktan ihraç olmuşlardı.

Ecenin ilk yarışta aldığı derece (1 hata 5 vuruşla cezalandırıldıktan sonra) dakikada 493 vuruştu… Üçüncü yarışta ise 486 vuruş yapmıştı.

Erol’un ikinci yarışta yaptığı derece net 478 son yarışta ise 492 vuruştu.

Her 3 yarış da bir araya getirilince Ece’nin en iyi derecesi 493 vuruş= 99 kelime; Erol’un en iyi derecesi 492 vuruş=98 kelime idi.

Böylece Erol 1 vuruş farkla 1950 Şampiyonluğunu kaybetmişti.

Geçen senenin ikincisi Muzaffer Okutkan daha düşük bir derece ile üçüncü olmuş, son dakikalarda çıkıp gelen Yusuf Başalan Hatasız denecek kadar tertemiz bir yazıyı dakikada 400 vuruş hızla yazarak beşinci olmuştu.

1950 Türkiye Daktilografi Şampiyonası

Tarihi: 28 Nisan Cuma Saat: 15:00

Yeri: Sultanahmet Birinci Ticaret Lisesi

Katılımcı: 43 kişi.

Ödül: Birinciye Olivetti yazı makinesi, onuncuya kadar çeşitli hediyeler.

 

Dereceler:

1- Ece Alpay 99 kelime
2- Erol Alpay 98 kelime
3- Muzaffer Okutkan 90 kelime
4- Sedat Karadoğan 83 kelime
5- Yusuf Başalan 80 kelime
6- Doğan Saraç 77 kelime
7- E. Nalbantoğlu 76 kelime
8- Gazanfer Güneş 67 kelime
9- Bedirhan Özaltıok 65 kelime
10- Metin Dikkaya 63 kelime